2.3.08

İlk görseller

Blog için iki template beğendim fakat pek bir şey yapamıyorum. Bu konudan anladığım söylenemez. Ancak yapabildiğim bir şeyler var tabii. Hemen yapılan ilk görsellere bir göz atalım.. bi nevi sneak peek.





Aslında bu şirin arkadaşlar üstteki kısımda (header? banner? o_O?) durması için yapıldı. Sayfaya her girildiğinde veya sayfa her refresh edildiğinde farklı bir resim gelecek (isteğimiz bu en azından) Fakat sticker görünümleri beni öylesine cezbetti ki, bir yerlere yapıştırmadan duramazdım!

1.3.08

Süper İnsanlar Part II

Tamam tamam.. Blogu yenileceyeceğim, daha okunur bir hale gelecek. Zaten Web sayfası geliştirme ve değiştirme departmanımız bu iş üzerinde uğraşıyor şu an. Çok inanılmaz yenilikler ile geri geleceğiz.. Bu yenilikler arasında... eee.. eeemm.. hmm..

Her neyse, birkaç hafta içerisinde hallederim zaten.

İnsanlar Pakour'u anlatırken "kaykayın hareketlerini al ama kaykayı çıkar" gibi bir tanım yaparlar. Aslında hoş bir benzetme.. Kaykay da parkour da aynı yeteneklere dayanıyor. Denge, çeviklik ve yaratıcılık. William Spencer ile tanışın. Kendisi bir süper insan. Sanıyorum William çok dengeli, çok çevik ve normalin ötesinde bir yaratıcılığa sahip olmalı! Çünkü parkour ile kaykayı aynı potada eritmeyi başarmış.. Müzikler kliplere çok uygun düşmese dahi zevkle izleyin.





21.2.08

Değişiklik zamanı?

Bu böyle olacak gibi değil. Buraları düzenlemenin, değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor. En kısa sürede bir şeyler yapmam lazım!

1-2hafta içerisinde değiştirebilirsem benim için kısa bir zaman bile olabilir tabii...

12.2.08

Rahmi Koç tembel olsa çıkıp sopa sallar mıydı?

Biliyorum, uzun süredir güncelleme yok. Tembelik + hastalık gibi muhteşem bir formulasyonu olduğunu söyleyebilirim. Kendi tembelliğime bir bahane, bir kılıf ararken "Milletin işi gücü yok! her gün nasıl güncelliyorlar bu mereti?" yalanına sığınacaktım ki aklıma işi gücü olmasına rağmen kendi üstüne vazife olmayan işlere de dahil olanlar geliverdi. Karışık bir anlatım oldu. Farkındayım, toparlıyorum. Misal Rahmi Koç adamın tonla işi gücü olmasına rağmen 25000$ sayıp orkestra şefliği yapmaya soyundu. Oysa tembel bir insan olsa bir işe girişir miydi? Bir de üstüne para verecek!

Elbette söz konusu işi, göze girmek için yapanlar var. Örneğin Hikmet Büyükceviz*.. İsterseniz ben alıntıyı yapayım da gerisini onun kaleminden alalım
____________
...
Soğuk savaş zamanları.. Devletin bir işi çıkmış. Görüşmeler için Rusya'ya gelicekler. Ben de o zaman diplomat olarak Moskova'da bulunuyorum. Talimat geldi: "Devlet erkanı ile ilgilen!" diye. "Emredersiniz!" dedim ve kabul ettim.Görevim gereği bizim kafileyi ben karşılayıp ağırlayacağım. Nitekim birkaç hafta sonra devlet erkanı Rusya'ya geldi.. Havaalanından karşıladım ve otele yerleştirdikten sonra dışarı çıkartıp gezdirmeye başladım. "Aç mısınız?" dedim "İsterseniz şurada geyik fileto yiyelim. Çok güzel yapıyorlar." Biliyorum ya Rusya'yı, rehberlik ediyorum işte.. Sonra bunları meydanlara götürdüm. Rusya metrosu bildiğiniz gibi adeta bir sanat eseri. Metroyu da gösterdim ve müzeleri gezdik. Lenin mozolesine de gittik tabii.. Çıkışta bir afiş gördüm; o akşam senfoni orkestrası Ludwig van Beethoven yorumlayacakmış.. "Bu fırsat kaçmaz" dedim "Gidelim arkadaşlar!"

Gittik tabii, ben diyeceğim de gitmeyecek miyiz? Muhteşem bir gün planlamışım.. Bir de muhteşem gece ile bitireceğim. Ama biz son dakikaya kaldık ya biletler bitmiş! Çözüm karaborsadan tabii.. En kral karaborsacılar, mafyacılar falan hepsini biliyorum. O zaman bilet aldığım genç çocuk var.. Rus bir genç, ama ben buna İbrahim diyorum.. Otelden telefonla aradım, dedim "İbrahim bize beş bilet kap gel." Biletleri hemen getirdi İbrahim.. Yetenekli çocuk vesselam.. Ben soyadı İbrahim'e benziyor diye İbrahim diyorum, asıl adı ise tüm Rus adları gibi biraz garip: Roman Arkadievich Abramovich. Söylemesi zor, halbuki İbrahim demek ne kolay!
...

Locadaki yerlerimize kurulduk. İbrahim sağlam yerler kapmış vallahi. Zehir gibi çocuk! O sırada bir anons:

-Orkestra şefimiz yediği balıktan zehirlendiği için orkestrayı yönetemeyecek.
"Ulan bizim gece yanıyor!" dedim kendi kendime tam "Hikmet bişiler yapmalısın!" derken anons devam etti;
-Sopa sallama konusunda yetenekli bir sopa sallayıcı aranıyor. (tabi bunları Rusça söylüyor "Zıbtırıvşka ruski lumiçk guktik hötmöt..Juklet vbir zokvr tutya. Topvirslyana kopreltzikliya zobarkv iki ruble şişko!)
"Aynı.." dedim "Aynı uçaklı filmlerdeki gibi.. Pilot zehirlenir ve uçağı bir babayiğit indirir!" Airplane one-two-three-foro hepsini seyretmişim zaten! Kendime güvenim tam. Kalktım yerimden hızlıca, koridoru koşarak geçtim ve çıktım sahneye. Selamı verip orkestraya döndüm. "Arkadaşlar hep beraber işaretimle başlıyoruz" dedim.. Rusça dedim tabi bunu.. "1,2,3" dedim ve Bismillah başladım. Kolları nasıl sallıyorum bi görseniz, bi aşağı bi yukarı! Hele direklerin omuzdan hareketleri yok mu, gören sahnede orkestra değil de bir bale sergileniyor sanır! Öyle muhteşemim, göz alıcıyım..

Neyse, galiba ben biraz fazla kaptırmışım galiba kendimi kolları sallamaya, kendime geldiğimde açılışta Rus Milli Marşı çalacağımıza afedersiniz "The Star Spangled Banner" çalıyorduk! Tromboncu şaşkın bakışlar ve şişik yanaklarla sağı solu keserken, keman virtüozünün "Hass ayvayı yedik.. Lenin, Stalin ve Gorbaçov'un alnındaki büyük Kıbrıs haritası aşkına ayvayı yedik! Bizi kesin asarlar bundan sonra" manalı bakışlarını yakaladım! ben de korku içerisindeyim.. Durumu kurtarmak için bir şeyler yapmam lazım. Yusuf yusuf sesleri ile kollarımı sallamaya devam ederken ikinci şarkıya başladık "Yankee Doodle", üçüncüsü "America" ve sonra "Hail columbia" ile "God Bless America"...
Tabii Ivan Drago kılıklı bir Rus polisi beni indirdi sahneden aşağıya.. Tek bir kroşe ile hem de! Uçuşumu hatırlıyorum, havada ikili salto sonrası bayılmışım. Ancak inişim de muhteşemmiş! Ertesi gün gazetelerde kritiklerin yazdıklarına göre..
Ancak ben gazetleri okuyamadım.. Keza bir süre Sibirya'da ikamet etmem gerekti bu mini karışıklıktan sonra.
...
____________

Hikmet Büyükceviz, "Bir Diplomatın Anıları" sf 245.
©1999, caghanstrial yayıncılık

Ya ya işte böyle.. Keşke herkes tembel olsa da sadece kendi işini yapsa. Biz de böyle rezillikler yaşamasak. Nitekim taş yerinde ağırdır. Oturun oturduğunuz yerde!

*Hikmet Büyükceviz tamamen uydurma bir karakterdir. Anlatılan hikaye uydurmadır ve gerçek olay ve/veya kişilere dayanmamaktadır.. Film uyarısı gibi oldu bak; all characters and events in this story are entirely fictional. And all your base are belong to us!


4.1.08

Yok.. Galiba bizden geçmiş...

FPS'leri çok sevmem, hele multiplayer FPS'ler iyice çekilmez oluyor benim için. Splinter Cell, Ghost Recon ve Rainbox Six'i multiplayer olarak oynamak biraz daha zevkli. Ancak FPS olayı bizden geçmiş. Team Fortress 2 videolarına gözüm takıldı, oradan aklıma geldi şimdi. Baştan sonra dahi izleyemedim, sarmadı beni hiç.



Aynı şekilde Duke Nukem Forever.. sonsuza kadar çıkmayacak sanıyordum, yanılmışım. Aslında merak ettiğim şey şu, habire yaratık patlattığımız FPS'ler sadece beni mi baydı? Duke Nukem'i beklediğimi bile söyleyemeyeceğim...



Duke Nukem Forever ve geliştirilmesi 8 sene falan sürmüş olan TF2'yi anınca hemen aklıma yenilenmiş hali çıkacak bir başka eski yıllardan kalma oyun geldi "Street Fighter IV" Ama bunu oynamak istiyorum ve videosunu izlemek bile hâlâ büyük zevk veriyor.




Sanırım FPS bundan sonra benim için sadece dönem FPSleri(Call of Duty, BF vs.) ve Tactical FPS'ler ile sınırlı kalıcak.

29.12.07

Ne oluyor yahu!

?
Ben de bilmiyorum tam olarak.. Sadece yorgun ve üzgün hissediyorum onca eğlenmeye karşın.
Yıl sonlarını hiç sevmiyorum, istemesem de düşünmek zorunda kalıyorum olanı biteni. Aslında sadece bu sebepten dolayı sevmiyorum doğum günlerini ve diğerlerinin sevdiği "önemli" günleri. Beni soyutlayın yılların mihenk taşlarından, önemli gün ve haftalardan da rahatça günlük yaşayabileyim hayatımı.
Yoksa ne anlamı var yeni yılın, hiç birimiz yeni bir hayata başlamadığı sürece?
Ne oluyor yahu? yeni bir yıl mı gelmiş..
...Yine mi?
Hepinize mutlu yıllar, ben devam edeyim içinde bulunduğum zaman dilimini yaşamaya..


18.11.07

Süper İnsanlar Part I

Parça parça çalışmayı seviyorum, Part I, Part II...

Efenim bazı şeyler var ki, yapma imkanınız olmaz ama ağzınızın suyunu akıta akıta izlersiniz. Bu da öle işte. Sanırım herkes uçabilmek ister ve bu Superman gibi uçabilmeye en yakın şey olsa gerek. Dünya üzerinde normal insanların yapamadığı şeyleri yapabilen birilerinin olması anlamsız bir şekilde sevindiriyor beni...



23.10.07

Soğuk! 2

Yazdığımız son yazıdan sonra eski Maşaşuşeç Teknik Üniversitesi profesörü ve şimdilerde ise Orta Doğu Keklik Üniversitesinde meteoroloji ve kırsal mikro iklimler uzmanı olan Dmitriy Petrov bizlere fax çekti. Fax kısaca şunu içermekte idi:

Sevgili sıcak kanlı, soğuk düşmanı,

Sizin dermanınız bu reçetedir:
-Bi tane boğazlı kazak
-İçine bi yünlü fanila
-Tercihe göre ince deri yada parmaksız eldivenler
-Popoyu sıcak tutacak bir pantalon (kot olmaz misal, su tutar kotlar)
-Bir adet trençkot (önü açık olucak)
-Tercihe göre rüzgarda savrulacak ama yüzü gözü kapatmayacak uzunlukta saçlar
-Yine tercihe göre sigara

Bunları alıyorsunuz ve rüzgarlı bi günde birleştiriyorsunuz. Yazın hayatta yakalayamayacağın karizmayı kışın yakalıyor, ulan bu kış denen meret aslında ne güzel mevsimmiş diyorsunuz. Afiyet olsun


Tabi bu faxın ardından Dmitriy Petrov ile temasa geçiverdik.Malatya Pötürge civarından yayın yapan bir yerel televizyonda tartışmaya çağırdık. Esas amacımız bu soğuk severlerin ülkemiz üzerinde oynadığı oyunları gözler önüne sermek idi.. İşte bu kıran kırana geçen tartışmadan kısa kısa başlıklar;

...

C:
Sevgili profesör, verdiğiniz listeyi inceledim. Bakın ben gece t-shirt ile bile yatmam, boğazlı kazak denilen nane inanılmaz sıkıntı veren bir soğukseven insan dayatmasıdır, siyonist güçlerin oyunudur. Aynı kravat adı verilen materyale tapanların simgesi gibi boynu yanlarından sarar ve nefes almayı dahi zorlaştırır. Sakallarınıza takılır ve acı verir. Giymesi ve çıkarması zordur. İngilizcesinden (turtle neck) hareketle insanı bir kaplumbağa formuna sokar ve insanı yavaş hareket eden, yeşil aptal bir hayvan olmasını sağlamaya çalışır. İşte soğuksevenlerin gerçek yüzü! Deşifre oldunuz artık!


Fanila desen bir kere karizma resetleyen iki şeyden biridir. Fanila+siyah çorap kombosunu gören kadın cinsellikten 2ay soğur vaginismusa yakalanır.. Araştırın vaginismus yüzde olarak soğuk yerlerde fazladır. fanila gibi design fakiri ve genel olarak rengi iğrenç bir beyaz olan o garip ürünü giymiş birini (kız olsam) ben görsem ben de soğarım cinsellikten.

Parmaksız eldiven ise hem soğukseven hem de sigara içen Siyonistlerin ülkemiz üzerinde bi oyunudur. Bakın benim ellerim üşüyor, parmaklarım üşüyor! Ancak bu ürün parmaklarımı kapatmıyor! İşte emperyalist güçlerin bizi kandırdığı nokta bu! Ürün bize anlatılan, reklamı yapılan işlevi yerine getirmiyor! Ha bunun parmakları kapatanı da vardır ancak bunun ile eşya tutmak imkansızdır (her kış ürünü gibi) hareket kabiliyetini kısıtlar. Bir de kuzeyde geyik eti yiyen Rusların kullandığı başparmak+ diğer dört parmağı kapatan tek parça şeklinde olan eldivenler var ki. Onlar daha da beter...

Popoyu sıcak tutmak ayrı bi mesele.. Ayakta 1,5kg ağırlığında botlar ve bacaklarda 5mm kalınlığında kadife isimli berbat materyalden yapılmış pantolon ile merdiven çıkmak bile bir işkence haline gelebilir.

Ki yazın tabiri caizse ip gibi yanınızda taşığıdığınız kollarınız, kalın palto ve soğukseven siyonist ve hatta soğutaycıların milli elbisesi olan kalın boğazlı kazak sebebiyle gövdenin yanı olan doğal konumlarından ayrılmış ve kollarınız
/|\
şeklinde vücudunuzdan uzaklaşmıştır. Tombik tombik gezersiniz etrafta..

Trençkot dediğiniz hede ile ben donarım.. =( Kış şartları için özel geliştirilmiş paltolar, ürünler alıyorum.. Ancak biraz ısınıyorum. En azından tıkırdamıyor kemiklerim

Saçlarım ise uzun biraz. Gördüğünüz gibi o da var bende.

Ayrıca işte Soğutaycıların bizi kötü alışkanlıklara (aynı soğuk hava gibi) ittiğinin kanıtı! Adam beni sigaraya alıştırmak istiyor. Uzuuun uzuun yıllar önce kullandığım bi kelimeyi kullanmak istiyorum şu an;
PIŞIIK!


Ama artık biz geliyoruz. Dostlarım soğuk hava koşullarına rağmen her buzulun altında ellerinde yaktıkları çakmaklarla, bunsen ocakları ile buzları eriterek ve havaya metan gazı salarak süreci hızlandırıyorlar!

YAŞASIN GLOBAL ISINMA! YAŞASIN ISINMIŞ YENİ DÜNYA DÜZENİ

Dmitriy:
Soğutayistlere karşı mücadele eden cezasını da bulur! Ayrıca metan gazı salan arkadaşım. Sana cevaplar hazırladım


Sen bilmiyor musun ki İsveçli bilim adamları klinik testler sonucu "siyah fanila" diye bişey icad ettiler? Aynı işi bi tişörtte gayet güzel görebilir kazağın içinde. Vajinismusmuş. Sen de belli soğuktan onun öbürü oluyo!

Parmaksız eldiven takmadığın gün gibi ortada. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak diyoruz biz buna akademik dünyada.

Trençkotta ben donarım diyerek zaten ne kadar garip bir organizma olduğunu öğrenmiş olduk. Sana söyleyecek bi lafım kalmadı. Zaten sigara tuzağımı da bozmuşsun.Evet! Öyle yani. Kaldı ki Trükiye'de Antalya Mersin gibi bölgelerde nem oranı %124 gibi seviyelere yükselmektedir. Kısaca sıcaklık bu bölgelerde soğuğa oranla çok daha tehlikelidir.

C:
İşte bu Soğutayistlerin iç yüzünü dışarıya vuran bir kanıt daha!

Öncelikle Evangelistler ile dirsek temasında bulunduklarını inkar etmeyen Soğutayistler, şimdi de bize çamur atmakta ve lekelemeye çalışmaktadırlar! Bu vahim durum içlerinde bulundukları acınası durumu tüm kamuoyu nezdinde gözler önüne sermiştir. Dahası Scientology tarikatının da desteğini alıp İsveçli bilim adamları ile çalıştıklarını kendileri itiraf etmişlerdir. Üstte de belirttiğimiz cümleyi hatırlatalım hemen

fanila gibi design fakiri ve genel olarak rengi iğrenç bir beyaz olan o garip ürünü giymiş birini (kız olsam) ben görsem ben de soğarım cinsellikten.

ya.. ya.. "genel olarak" beyaz olduğunu söylemişiz. Ancak Soğutaycımız bunu anlamak istememiş besbelli! ve yine Freudian bir yaklaşımla bu arkadaşın giydiği beyaz fanilalar yüzünde reddedildiğini de anlamak zor değil! Fanila siyah olsa bile, fanila faniladır! Slip don rengi mavi olmasa bile sliptir ve dondur ve iğrenç gözükür! İşte karizma kısıtlayıcıları bunlardır!

Parmaksız eldiven adı verilen siyon icadını kullanmış ve değerlendirmiş durumdayım. İşte bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak budur! Kayıtlara baktım ve notunu okudum bu ürünün; "Sıfır! geç yerine" işte bu ürünü denemişiz, memnun kalmamışız ve sıfır vermişiz.

Trençkot denilen hede su geçirmez ve astarlı pardüse dir. Peki bunu kim kullanmıştı; hatırlayın!

Columbine Lisesi katliamını yapan bu gençler neden havaların ısınmaya başladığı Mart ayını seçmişlerdi? Neden bu konu üzerine gidilmedi? Yoksa esas sebep soğutaycıların sıcakseven üstün insanları yok etme çabası mıydı?


Hala kalkmış Trench coat diyor! elimde deliller var konuşsam yer yerinden oynar.. Depreme sebebiyet vermeyin lütfen!

%124 nem falan soğutaycı camianın uydurmalarından ibaret sadece. hava o kadar nemi taşıyamaz bilimsel olarak. Bunu size Scientology ile işbirlikçi isveçli bilim adamları bile söyler!

Beni Türk bilim adamlarına emanet edin. İsveçe gitmeye gerek yok..

KYOTOYA HAYIR! YAŞASIN GLOBAL ISINMA!


Evet, yapılan tartışma sonucu sıcak sever insanların haklarını böyle cesurca savundum! Sıcak yeni dünya düzeninde, doğa ananında katkıları ile insanlığı bir üst seviyeye, übermensche taşıyacak olan tüm seçilmiş insanlara aydınlık ve sıcak günler dilerim.

Bu kış sıcaklığın 15'C nin altına düşmemesi dileğiyle esen kalın...

3.10.07

Soğuk! 1

Heh, uzun süredir yazmıyorum.. bir yıl geçmiş gibi en son yazdığımdan beri! Çene işinde nihayete geldik gibi ancak yaz bitti ve yine okul telaşı sardı dört bir yanımı.. ama daha önemlisi;

Hava soğuyor işte yine :(

Geceleri istanbul 14 dereceye kadar iniyormuş. Ben 20lik bi adamım.. Yani 20 'C den aşağısı pek hoşuma gitmiyor, üşümeye başlıyorum ister istemez. Halbuki bütün sene +20 'C olsa “yihuuu!” derim ve hatta takla falan da atarım.

Ayrıca sonbahar soğuk olmanın yanında sıkıcı bir mevsimdir, okulların başladığı mevsimdir, buram buram ölüm kokan kışın ilk adımlarıdır, çamurdur pisliktir derttir, erken kararan havadır ve açmayan güneşe rağmen (bok varmış gibi) karga bokunu yemeden (bakın bok yokmuş, karga bile bokunu yememiş! İşte kanıt! İşte dumanı tüten silah!) erkenden kalkmaya çalışmak, pardon yataktan kazınarak kalkmak ve işe/okula gitmedir, tombik yanaklı teyzelerin gözünüzü şemşiye (şemsiye yani) teli ile oymaya çalışmasıdır, çamurlu ayakkabılarla otobüse binmedir ve otobüse binen çamurlu ayakkabılı bir (başka) hayvanın bileğinize arkadan vurmasıdır, köprü trafiğinin tavan yapmasıdır ve araba içinde otururken egsoz (ekzost?) gazı solumaktır, istemediğin halde ıslanmaktır, gözlük takanların gözlüklerinin buğulanması ve önlerini görememeleridir, rüzgardır, "Önünü kapat yoksa üşütürsün"dür, rüzgarın şemsiyeni uçurmasıdır ve senin uçan şemsiyenin arkasından koşmandır, arabanın/taksinin birinin üzerine çamur püskürtme/sıçratmasıdır, yorgun ve argın eve geldiğinde yarının da kapalı ve berbat bir gün olacağının bilincinde olmandır, griptir ve alt-solunum yolu enfeksiyonudur, sinüslerin hiç dolmadığı kadar dolmasıdır, selpak satan çocuklardır, burnunun akmasıdır, sümkürmektir ama burnunu hala temizleyememiş olmaktır, sebzelerden ve meyvelerden mahrum kalmaktır hem de 6-7ay boyunca(!) karpuzu ve kavunu özlemektir, adam gibi domates bile yiyememektir, saman tadında sebzeler tüketmek ve yemek masasından bile zevkle ayrılamamaktır, akşam saatlerinde taksi bulamamaktır, yağmur altında taksi beklemektir, ve yine ıslanmaktır, ellerin üşümesidir, üşüyen elleri deeeevv gibi rahatsız edici büyüklükte ve ağırlıkta, hareket kabiliyetinizi kısıtlayan paltonun ceplerine sokup hava şartlarına karşı azıcık bir koruma için çabalamaktır, üşüyen ellerin işlevini yitirmesidir, titremektir, dudak çatlamasıdır ve çatlayan dudakları çiğnemektir, taksi beklerken durdurduğun taksinin mesafeyi beğenmemesidir ve yağmur altında biraz daha beklemektir, biraz daha ıslanmaktır ve biraz daha üşümektir, karanlıktır, kasvettir, durgunluktur ve üşümektir, ruhsal olarak da üşümektir


Sonbahardan ve ardından gelen kıştan feci nefret ediyorum (Eylül'ü sonbahar aylarından saymıyorum ben, Mart'ı bahardan saymadığım gibi)

Dünya üzerinde kışı seven herkesi katletsek ve kış yaklaşınca kış uykusuna yatsak.. Negzel olurdu bak...

Yaşasın ısınmış yeni dünya düzeni!


Devam edeceğiz ^_^

2.8.07

Update yok ise bir nedeni var elbet

Sıkışıklık.. tamam çok iyi bir mazeret değil ama elim değmiyor vallahi. "24 saatim de dolu çok bi yoğunum. George (W. Bush) habire telefonda 'Naaapalım bi el at şu duruma' diye zırlıyor hem!" gibi bi doluluk değil tabii. Ama bildiğiniz sıkışık yaşam temposu, tatsız günler vs. kısaca bu cepheden yeni bir haber yok. Özetlemek gerekirse çene işi devam ediyor ağır aksak-ki bu konuda daha tonla yazı yazabilirim- her adımda yeni, bizden kaynaklanmayan ve bizim anlamadığımız halde çözmek zorunda kaldığımız bir sorunla karşılaşıyoruz. "This is Sparta!" diyip dalıyoruz sorunlara (dalıyor-uz=biz=Fırat+ben). Ayrıca babamın kalça kemiğinin kırılması sebebiyle geçirmiş olduğu ameliyat üzerinde mini bi operasyon daha yapılması gündemde. Ancak tarihi belli değil henüz. Bir nevi "Başıbozuk implantı yok etme ve kıkırdak dokuyu özgürleştirme operasyonu" olacak. Dalga geçtiğime bakmayın, korkulara gark olmuş durumdayım. Hmm bunun yanı sıra İTÜ'de bişiler ile uğraşıyorum ki inşaatla ilgili olması oldukça mutluluk verici benim için. Keza "Çene ve implantlar" gibi hiçbir fikrimin olmadığı bir şeylerden sonra en azından bildiğin konularla ilgilenmek rahatlatıyor insanı. "ee ben az çok anladım bunu.. tamam yaparım, evet.." diyebilmek gerçekten güzel.

İşte böle.. düze çıkayım biraz, yazıcam yine..

 
Creative Commons License
This work is licenced under a Creative Commons Licence.