Karalama...
Yorgunum ve anlamsız bi yoğunluk yaşıyorum. Yanlış anlama olmasın, sonuca varamıyorum bir türlü. Zaten anlamsız bir yoğunluk içinde kaybolmuş hissetmemin sebebi bu... hani enerjinin korunumu olayı var ya, enerji kaybolmaz değişir vs. diye yazabilirim kısaca... Şu anda geçerli değil bana. Koşturuyorum ama boşa, bana yararı yok. Birisine yararı varsa da şaşarım. Öyle nafile bir çaba. Bir de olayın batan bir yanı var, tedirgin eden. Yeni insanlarla tanışmaktan hoşlanmam, eski kafalı bi eskiciyim ben.. ve şimdi habire yeni birileri ile tanışmak zorunda kalıyorum, ne kadar istemesem bile... ve dostlarımı göremiyorum, sevdiğin insanlara vakit ayıramadıktan sonra diğer her şey anlamını yitiriyor zaten. Konuşkan biriyim ama konuşmayı sevmem! Oksimoron gibi gözükse bile değil aslında. Yani beni tanımadığım bir grup adamın arasına koyarsan ben kimse ile konuşmam ve bir köşeden olanı biteni izlerim önce... belki sonra konuşurum, belki.. şimdi ise öyle durumlarda buluyorum ki kendimi, konuşmazsam olmaz. Hayat garip yahu, diyerekten konuyu kapatıp şikayet etmeyi bırakıyorum hemen.
Ve ayrıca biliyorum sayfanın bu garip görüntüsünü ben de beğenmiyorum ama ne biliim belki haftaya. O zamana kadar böyle kalıcak galiba. Yazı yazıcak gücüm ve/veya isteğim yok ancak başka bir yerde bişiler yazmıştım 5dk.da. birisi mi rica etmişti neden yazmıştım anımsamıyorum ama yazmıştım.. 5dk.da önemsiz küçük bi karalama...
"Growing up I had expectations about my life that were never met." demiş Charlie Kaufman. haklı bir yerde. aslında ne olursa olsun hayat gün geçtikçe zorlaşıyor. ÖSS'yi kazanana kadar o zor geliyor ancak geçtikten sonra o kadar da önemli olmadığını anlıyorsun. Sonra iş kurmak zor geliyor, tek başıma yapamam, ya batarsam korkusu sarıyor benliğini ve vücudun korkudan tirtir titrerken olayı çözüveriyorsun. İnsan vücudu ve beyni (dimağ demek daha doğru olur) her sorunun üstünden gelme yeteneğine sahip ancak her üstesinden geldiğiniz sorundan sonra dünya daha da bir gerçekleşiyor ve renklerini kaybediyor. İşte o "aradığımız şey"in burada olmadığını anladığımız an, düş kırıklığı ile beraber elimizde kalan şeylere tutunuyoruz. sadece onları da kaybetmemek için. Yaşam tüm renklerini kaybettiği zaman ise işte o zaman yetişkin oluyoruz. Tad yok, huzur yok..
aksi mümkün mü? elbette olabilir. ancak büyümek her zaman korkutucudur... 35 yaşındaki birinin 45yaşına gelmesi de, 18ine basmak da 75inden gün almak da korkutucudur. Çünkü bizden bir şeyleri koparır. farkındayız, ama engelleyemiyoruz. acı veren de bu zaten.